Yazıklar olsun
EĞER son 5 günde bizzat sokakta olmasam…
Belki beni “Provokasyon var” diye kandırabilirlerdi.
Eğer o gazları yememiş, durduk yere polis tarafından darp edilmemiş olsam…
“Millet tahrik etti. Polis de n’apsın” dediklerinde inanabilirdim.
Eğer bizzat o insan selinin ortasında yer almış olmasam, her renkten, dinden, yaştan insanı omuz omuza görmemiş olsam…
“Bu CHP’nin işi, onun işi, bunun işi” saptırmalarına inanabilirdim.
*
Ama sosyal medya üzerinden bir takım gruplar tarafından sistematik olarak yapılan her türlü tehdite, provokatör ilan edilmeme, aşağılanmama rağmen…
Oradaydım.
İlk günden beri.
Ve polisin bütün şiddetine, hayatımda görmediğim zulmü birkaç günde tecrübe etmeme rağmen…
İlk kez…
Uygar bir ülkede değil ama…
Uygar insanlarla dolu bir ülkede yaşadığımı hissettim.
Çünkü doğduğumdan beri ilk kez Türk insanının bu kadar nazik, yardımsever, düşünceli olduğuna tanık oldum.
Biri fenalaşınca onu tanımayan bir dolusunun nasıl yardıma koştuğunu, herkesin birbirini nasıl şefkatle kolladığını, hayatında ilk kez karşılaşan insanların kardeş gibi davrandığını görünce mübalağa etmiyorum, gözlerim doldu.
*
Bu iş baştan beri ideolojik değildi.
Ağaçlar bir kıvılcım çaktı…
Ve ardından Türkiye’nin dört bir yanından binlerce insan sokağa aktı.
Taksim’de yürüyüş yapanlar arasında çoluk çocuğuyla gelmiş aileler, liseliler, üniversiteliler, yaşlılar, başörtülüler, ateistler, eşcinseller, Kürtler, Ermeniler, zenginler, fakirler, engelliler, STK’lar, yabancılar, Fenerliler, Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar, din-dil-ırk ayırmadan her çeşit insan vardı.
Kimse kurumunu, ait olduğu grubu, partiyi vs temsil etmiyordu. Herkes birey olarak, kendi olarak oradaydı.
*
Doğrudur, ağaç bahaneydi…
Ama bu insanların derdi de hükümeti devirmek falan değildi. (daha&helliip;)