Elif Şafak
‘Büyük aşk, büyük nefret’
“ŞİMDİ sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi gerekiyor mu?” diye sormuştu Nâzım Hikmet, o muazzam ve duru üslubuyla. Halbuki bugünün aşklarını görse ne derdi acaba? Bugün ellerde teraziler, adeta gramla tartılıyor aşk. 160 gr sevgiye karşılık 160 gr sevgi alınabilirmiş gibi herkes verdiği kadarını istiyor. Seven erkek mutlak itaat, mutlak hâkimiyet bekliyor. Zihinlerde bir denklem var sanki. Denklem karşılanmadı mı tüm formül bozuluyor. Ve işte o zaman bir de bakmışsınız ki aşk bitmiş, nefret başlıyor. Ne çabuk geçiyoruz bir uçtan bir uca. Sevdiği kızı başkasıyla gezdi diye bıçaklayan liseli öğrenciler… Eski eşlerini kendilerine dönmedi diye silahla tarayan öfkeli kocalar… Yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen dostlarını, basit bir ağız dalaşıyla başlayan kavgalarda öldüren delikanlılar… Vaktiyle çok sevdikleri, belki de en çok sevdikleri insanları bir adımda, bir kurşunla harcayıverenler… Birbirinden ayrı gibi görünen bütün bu şiddet haberleri arasında bir ilişki var. Hepsinde ortak olan nokta, yoğun bir aşktan yoğun bir nefrete geçebilmekteki süratimiz.
Bir yandan şarkılar çıkıyor piyasaya, ardı ardına. Hepsi de aşk üzerine. Sözler benzer, iddialı. Diziler çekiliyor peş peşe. Gene hepsinin ana teması “büyük aşk”. Ama televizyonu kapatıp kendi hayatlarımıza döndüğümüz anda, ne yazık ki “büyük aşk”tan anladığımız aslında “büyük ego”. Biz elmanın da muhakkak bizi sevmesini bekliyoruz. Yetmiyor. Elmanın hayat boyu sadece ve sadece bizi sevmesini, varlığını bize adamasını, biz ne dersek harfiyen yapmasını istiyoruz. Biz aşkı, egomuza hizmet etmekle yükümlü bir kâhya bellemişiz adeta. Ve bu yüzden işte, aşktan nefrete bu kadar çabuk, bu kadar kolay savruluyoruz.
Anadolu’da bugün bile anlatılan eski bir aşk hikâyesi vardır. Ben bunu birkaç ayrı tasavvuf sohbetinde bambaşka insanlardan dinledim. Derler ki, vaktiyle Siirt Tillo’da bir tekkede mürit, tasavvufa gönül vermiş bir zat yaşarmış. Temiz, saf, güzel gönüllü bir genç adammış. Gel zaman git zaman âşık olmuş, hem de sırılsıklam. Karşılık da bulmuş. Sevdiği kız da ona sevdalanmış. Evlenmişler. Mutlu seneler geçirmişler. Ne var ki bir zaman sonra karısı dikilmiş karşısına. “Ben gitmek istiyorum” demiş. “Şu yolların ardında başka ne yollar var görmek istiyorum. Sana âşık değilim artık. Bir başkasını gördüm, ona aktı yüreğim. Onunla uzaklara gitmek istiyorum.”
Mürit öfkeden deliye dönmüş. Aklından ilk geçen şey, karısını öldürmek olmuş. “Bana yâr olmayacağına göre kimselere yâr olmasın” diye geçirmiş içinden. Kapanmış eve, planlar yapmış kendince. Kimseyle konuşmaz olmuş. Derken bir sabah şeyhini kapıda beklerken bulmuş. “Hakiki âşık” demiş şeyh, “sevdiği insanın mutluluğunu ister. Âşık kişi, sevdiğinin mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koyar. Gerçekten seven insan, özgür bırakır. Sahiplenmek, hak iddia etmek, can almak, can acıtmak, âşıkların tutacağı yol değildir… Düşün. Düşün de öyle karar ver. Ve bil ki vereceğin karar, senin gerçek sınavındır.”
İşte o zaman mürit için çetin bir iç muhasebe başlamış. Günler, haftalar boyu nefsi bir yana çekiştirmiş, yüreği bir yana. Sonunda bir sabah fırlamış yataktan. Açmış tüm pencereleri, kapıları sonuna kadar. Işık dolmuş içeri, efil efil rüzgâr. Dönmüş karısına, “Dilediğin yere git” demiş usulca. “Ben hakkımı sana helal ettim. Sen de bana helal et, öyle çık yola.”
Bu hikâyeyi ilk duyduğumda bir masal gibi dinlemiştim. Gerçek olamayacak kadar romantik… Ta ki böyle insanlar tanıyana kadar. Onların öykülerini gazeteler yazmıyor, televizyon duyurmuyor. Ama bu ülkede üçüncü sayfa haberlerinin atladığı “büyük aşk” hikâyeleri de yaşandı, yaşanıyor.
Yazıyı gönderen Ayşe arkadaşıma teşekkürler çok güzel bir yazı. Yaşandı, Yaşanıyor…
Gerçekten böylesi varmıdır yoksa sadece anlatılan hikayelerdemidir.?
tasavvufu işte bu yüzden seviyorum.
sınırlandırılamayacak kadar engin bir idrak ve hoşgörü.
güzel bir yazı olmuş.
MERHABA YAZINIZI ÇOK BEGENDIM BENDE KENDI BLOGUMDA YAYIMLAYA BILIRMYIM? İZİN ISTEDIM CUNKU BEN HIRSIZ DEGILIM
SEVGILERIMLE ECE
Güzel bir yazı dizisi. Elif safak arkadaşımıza Teşekkürlerimi sunarım. Zaten Aşk kitabınıda okudum. Birkaç sayfası dışında güzeldi. Ama Keşke Daha detaylı bir araştırma yapıp,işin içine kendiside ekleme yapmasaydı. neyse
Tasavvuf ilmi çok muhteşem bir ilimdir. ben Bu ilmi Üstadından öğrenmek ve yaşamak isterdim. kendi kendime şu anda sorduğum bir soruyu sizinle yaplaşmak istiyorum. Güzel olan Herşey değerini yitiriyor . Ne o eski insanların tatlı sohbetleri, nede o insanların sözleri, artık ne yayınlanıyor i nede paylaşılıyor. elif arkadaşımızın söylediği gibi. Peki Değerini bilmediğimiz bu kadar güzel şeylerin yitirilmesinin sebebi ne olabilir ?
İnsanımız cinayet filmleri, haberlerde ise vahşey hikayeleri izlemeye bayılıyor. insanlık nereye gidiyor? susayan gönülerin boş olan bardaklarını kim dolduracak ? neden bu insanlara sahip çıkmıyoruz. Neden başka hiç bir toplumda bulunmayan Tasavvuf ilmimizi benimsemiyoruz.
o güzel insan Mevlananın Dediği gibi ” bir mum diğer mumu da alevlendirerek ateşinden hiç birşey kaybetmez ”
Peki o mumların hepsimi sönük?
Sağlıcakla kalın…
Merhaba
Ne tesadüf ben de -aşk- kitabını okuyorum henüz bitirmedim.
Sayın Eray, sizinde anlatımlarınız çok güzel. Tüm yazılı metinlerinizi okuyabileceğim bir blog adresiniz varmı?
Yoksa sitemizde yaptığım yorumlarıma göre mi metinler yazıyorsunuz?
Sayın Berrin Kandemir
Okumuş olduğunuz yazı dizileri yakında çıkarmaya düşündüğüm ( Yağmurda Uçan Kelebek) adlı bir kitabın sayfalarından ibarettir. Bazılarını da okumuş olduğum sitedeki küçük hikayeleri yorumlamamdır.
Malesef tüm yazıları okuyabileceğiniz bir bloğ adresim yok. Ama şu günlerde popiler olan Facebook adlı internet sitesinden, daha yazmakta olduğum kitabın sayfalarını gönderiyorum okumak isteyenlere. Ama ne yazıktırki insanımız daha çok okumaya değil, seyretmeye eğimli. Buda beni üzen unsurlardan bir tanesi. Sizin gibi okumaya gönül vermiş arkadaşlarla beraber olmak ve gönlümüzdeki o dünyayı paylaşmak çok hoş… Bu internet adresinden ara sıra attığım yazı dizileri okuyabilir ve çekinmeden samimi yorumlar yapabilirsiniz. hatta bana kendi kaleminizden yazdığınız şiir,yazı,hikaye vs gibi şeyleri gönderebilir ve isterseniz bu sayfaları kitabımıza koyabiliriz. önemli olan bir kitabın güzelliği değil, önemli olan kaç insanın yazılan metinlerde kendini bulduğudur… decibel_room@hotmail.com adlı msn adresinden facebook da beni arattırabilirsiniz.
Kalbinizin taşıyamayacağı hiç bir günahı işlememeniz dileğiyle..
Merhaba Syn Çelik
Yakında çıkacak olan kitabınız güzel bir haber.İsmi de güzel.Kelebeğin yağmurda uçmasının imkansız olduğu gibi; ölümü bile göze alan imkansız bir sevgiyi anlatıyor olmalı.
Güzel bir dilek dilemişsiniz.Ama günahsız insan olurmu.?Kendimce; gün içinde bilerek- bilmeyerek işlediğim günahlarım için yatmadan önce Allahıma affetmesi için dua ederim.Kalbime yük vermem.Kalbimi temiz tutmaya çalışarak mutlu olanlardanım.
Kitabınızda yer vermek üzere kendi kalemimden bir metin sunamıyorum.Düşünceniz için teşekkür ederim. Malesef ben sadece sitede ki metinleri yorumluyorum.Ve yine bu siteye sadık kalarak yorumlarıma devam edeceğim.
Verdiğiniz facebook adlı internet sitesindeki adrese de girmedim.Madem yazmakta olduğunuz kitabın sayfalarını gönderiyorsunuz.Kitabınz çıktığın da bence onu okumak en doğrusu.
Başarılar diler, kutlarım.
Bazı insanlar vardır. Bir anlık girerler hayatlara. ve bir anlık Çıkarlar. çabuk inanırlar. ve çabuk severler.
Bazı insanlar vardır. koza gibidir onlar. şeçenekleri yoktur. kelebek olurlar. Bilmedikleri yerlere uçarlar…
Ve bazı Duygular varıdır. halden hale sokarlar kalpleri. ve o duyguyu veren insanlar varıdr. Hiç acımaz yürekleri……
Sayın Admin. Sayın Berrin Kandemir,
Hayatınızda bir defa da olsa elveda kelimesini söylememeniz ve duymamanız dileğiyle. Elveda…
muhteşem bi yazı paylaşığınız için teşekkürler
SÜPER AŞK SATEN BU ROMANI SEVERİM TÜK ADINI KODM FERİHA
Reblogged this on cnsengul and commented:
Elif Şafak “Aşk ve Nefret”i anlattığı kısa yazısı…